İlk bilgileri Beyrut günlerimde hep benimle olacak olan Hıristiyan taksi şoförü Charbel’den aldım. Refik Hariri Havalimanı’ndan kente doğru giderken söylediklerinin aslında Beyrut’ta yaşayan herkesin düşünceleri olduğunu anlamam zor olmadı.
“Beyrut güvenli. İsrail saldırırsa bize ulaşması hem kolay değil hem de İsrail açısından gereksiz. Ama güneyden vurabilir” demişti Charbel. Bunu daha sonra konuşabildiğim diğerleri de söylediler.
Muhabbete bakar mısınız? Ekonomisi bozuk, yönetimi dikiş tutmamış, birbirine diş bileyen topluluklara sahip bu olağanüstü güzellikteki ülkenin günlük yaşamında konuşulan konular bunlar.
Gelişimin ikinci günü sabah erkenden Charbel’in dediği yerde, yani ülkenin güney sınırlarında İsrail’in ülkeye girmek için bahane edeceği bir gelişme oldu. Dört İslami Cihat militanı sızma girişimi sırasında dört İsrail askerini öldürdü, birkaçını da yaraladı. Militanlar da öldürüldü sonradan. İsrail güney sınır bölgelerini, üç Hizbullah mevsizini bombaladı. Grubun iki üyesi öldü. Hizbullah da İsrail’in kuzeyindeki iki kışlayı bombardımana tuttu.
Tüm bu gelişmeler, ‘Hizbullah savaşa dahil olur mu, olmaz mı?’ sorusunun yanıtının merak edildiği bir dönemde oluyor. Bu çatışmalar sık sık olduğu için bunu yeni bir durum gibi görüp Hizbullah savaşa girdi diye yorumlamıyor kimse. Çünkü yıllardır birbirini karşılıklı bombalıyor iki taraf da.
Peki girer mi?
“İsrail saldırırsa savaşarız” diyor Hizbullah. Yani henüz bir savaşta olmadığını belirtmiş oluyor.
Bir ilginç haber de şu bence; Lübnan’daki hükümetlerin oluşturulmasında her zaman büyük etkisi olan Hizbullah’ın Lübnan hükümetine savaşa girmeyeceği sözü verdiğini açıkladı Dışişleri Bakanı Abdullah Bou Habib. Bakan’a göre Hizbullah İsrail kendilerine yönelik bir saldırı başlatmazsa savaşa girmeyecek. Eğer bu doğruysa, bir taktik de değilse Hamas’ın yalnız kalacağı ortada.
O zaman şöyle bir durum çıkıyor ortaya. İsrail Hizbullah’a yönelik cephe açmazsa Hamas’a daha fazla yoğunlaşacak demektir bu. Bu nedenle “savaş yayılmaz” dedim başından beri. Ama Hizbullah, ardından İran (Suriye de hedefte) dahil olursa bölge ateşe tutuşur. Belki Hizbullah’ın hükümete verdiği iddia edilen sözü tutması halinde bunlar yaşanmayabilir.
Orduyu değil Hizbullah’ı
Aklımın erdiği zamandan beri adını duyarım Velid Canbulad’ın. Yıllarca sürdürdüğü Lübnan İlerici Sosyalist Parti’nin (sosyalistliği hava cıva bu arada) liderliğini artık bıraksa da bu Dürzi lider hala çok etkili. Sabah Lübnan gazetelerinde rastladım, Filistinli militanların Lübnan’dan İsrail’e sızmaya çalışmasının ardından Hizbullah’ı güneydeki durumu kontrol altında tutmaya çağırdığı belirtiliyordu haberde. Lübnan ordusunu değil Hizbullah’I göreve çağırmasının dikkat çekici olduğu herhalde farkediliyor.
Daha önce hiç bir Lübnanlı liderde duymadığım “Yahudi-İslam çatışması” olabileceğine ilişkin sözleri, benim açımdan “ilklerden biri”. Canpolad bunları söylerken Hizbullah’ın Lübnan parlamentosundaki milletvekillerinden Muhammed Raad’ın “İsrail yok edilmeli” sözlerine de itiraz ediyor bir yandan. “Filistinliler işgale direniyor ama İsrail’i ‘yok etmek’ isteyen bazı Lübnanlıları anlamıyorum” diyen Canbulat “Raad’ın söyledikleri işe yaramaz” diyerek İsrail’im ortadan kaldırılmasının Filistin mücadelenini bir şartı ya da sonucu olamayacağını vurgulamış oluyor.
Yani Lübnan syasetinin aktörleri arasında da bir kafa karışıklığı var. İsrail’e e karşı koşulsuz birleşenler arasında bu sefer çatlaklar oluşmaya başlamış gibi.
Yarın (Çarşamba) sözünü ettiğim çatışmanın yaşandığı sınır bölgesine gideceğim. Lübnan askerlerinin geçişe izin vermediği söyleniyor ama denemeyeceğim. Filistin’e geçme çabalaım da pek mümkün gibi görünmüyor, çünkü İsrail ablukası bugüne kadar olandan çok daha fazla.
Yarın olsun bir. Bakarız.